user preferences

New Events

Yunanistan / Türkiye / Kıbrıs

no event posted in the last week

ÇÜRÜYORUZ

category yunanistan / türkiye / kıbrıs | community struggles | opinion/analysis author Sunday March 25, 2007 16:07author by Şafak Eryılmaz - mülksüzlerauthor email mulksuzlerdergisi at gmail dot com Report this post to the editors

[mülksüzler Ocak 2007 sayısından alınmıştır.]

Uyuşturucu bağımlılığı kimi polislerin de içinde olduğu çeteler eliyle emekçi mahallelerinde yaygınlaşıyor. Bağımlı hale gelen gençler bir şirket gibi çalışan hırsızlık çetelerine çekiliyor, kızlar aynı yöntemle fuhuş ve pornografiye itiliyor. Patronların, efendilerin işleri tıkırında giderken, zenginlikleri, refahları artarken; ülkemizde dünyanın en pahalı markalarının satıldığı alışveriş merkezleri birbiri ardına açılırken; mülksüzlerin, emekçi milyonların payına düşen bunlar. Egemenler birbirleri arasındaki iktidar kavgalarında güya biz emekçilerin haklarını, değerlerini savunur görünmek için “laiklik iyidir, kötüdür” tartışmaları ile zihin bulandırırken, mülksüzler, emekçiler gündelik hayatlarında bambaşka sorunların pençesinde kıvranıyor. Bir tarafın şatafatı artarken, öbürünün sefaleti büyüyor.

Radikal gazetesinde 23-26 ekim 2006 tarihlerinde emekçi mahallerindeki çeteleşme, uyuşturucu bağımlılığı, hırsızlık ve fuhuş-pornografi sarmalı üzerine Timur Soykan ve Demet Bilge Ergün imzalı bir yazı dizisi yayınlandı. Çeteleşmenin, yozlaşmanın, uyuşturucunun emekçi semtlerini çoktandır kuşattığını zaten biliyoruz, yaşıyoruz. Polisin de çoğu yerde işlerin içinde olduğu bu kuşatmada, belli muhalif duruşları olan semtlere özel muamele yapıldığını da biliyoruz. Radikal’de çıkan yazı dizisinin önemi, emek harcanmış bir araştırma ile genel resmin vahametini gözler önüne seriyor ve çetelerin çocuk pornosuna girecek kadar ileri gittiği tokadını yüzümüze çarpıyor oluşu.

Kapitalizm nedir? Fabrika mıdır? Fabrikadaki mavi tulumlu işçinin sömürülmesinden mi ibarettir? Elbette değil. Kapitalizm sömürünün düzeyini arttıran keşifleri yaptıkça, pazarda bir mal haline gelen emek gücünü satmaktan başka hiçbir seçeneği olmayan mülksüzleştirilmiş emekçi yığınlar, giderek daha fazla üretimin dışına atılırlar. Bu sürece patronlar ‘gelişme’ ya da ‘kalkınma’ der. ‘Gelişme’ ilerledikçe, burjuvazinin kontrolündeki zenginlik arttıkça, emekçilerin, ya da emekçi bile olamayan milyonlar daha da ve daha da yoksullaşır, yoksunlaşır. “İşsizler” yani kendilerine düzen tarafından sözde “meşru” yollarla hayatta kalma şansı verilmeyenler, yani işsiz emekçiler düzenin işleyişi açısından gayet gerekli ve işlevsel olan “meşru” olmayan sektörlere itilirler.

Karadolap Mahallesi Örneği

Karadolap mahallesi, metropollerdeki onlarca örnekten, Ezgi adlı mahalleli genç ise benzer durumdaki yüzlerce gençten sadece biri. D. adında 24 yaşında şık giyinen, farklı arabalarla gezen bir genç Ezgi’ye okulunun civarında yaklaşır, yakınlaşır. D. Ezgi’yi uyuşturucu hapa alıştırır. Ezgi artık sürekli çetenin etrafındadır, zamanının çoğunu onlarla geçirir; bağımlı olmuştur. Başka kızların da adlarının geçtiğini duyar. Çok geçmeden tezgâhın gerçek yüzü ortaya çıkar. Bir gün Ezgi’ye her zamankinden yüksek dozda uyuşturucu verilir ve bayıltılır. Uyandığında, kendisinin pornografik bir filmde kullanılmış olduğunu anlar. Yaşından çok daha küçük görünen Ezgi’nin çete tarafından ‘tercih’ edilmesinin sebebini, çete üyeleri kendisine pişkinlikle anlatırlar. 18 yaşından büyük kadınlarla çekilen görüntüler “para etmez”, çete bu yüzden artık “küçük kızların filmlerini” yapmaktadır. Çete üyeleri, artık onu gördüklerinde, 'Filmde iyi çıkmışsın' demeye başlarlar.

“14 yaşında bir kızdan bahsediyorlardı. Onların adamlarından biri bu kızla birlikte olmuş. Çete üyesi onun CD'lerinden bir koli istediğini söylemişti. Başka kızları da aynı tuzağa düşürmüşlerdi.” Ezgi ailesinin mücadelesi ve mahallenin sahip çıkmasıyla çetenin elinden kurtarılır. Peki ya diğerleri? Mahallede bir süre önce 14 yaşındaki bir kızın lise önünden kaçırılmak istenmesi mahallelinin endişelerini iyiden iyiye arttırır. Karadolap Mahallesi muhtarı Lütfi Sertkaya, “Mahallemizde dışarıdan gelen kişiler, kız çocuklarını tuzağa düşürüyor. Çocuk pornosunda kullanılıyorlar” diyerek olayın boyutlarını ortaya koyuyor.

Polis mi dediniz? Ezgi’yi dinleyelim: “D. ile dışarı çıktığımızda polis otosu gördüm. Yanlarına koştum, yardım istedim. Polis, D.'yi görünce güldü ve bana 'Karakola git' dedi. Sonra D.'ye 'Bunu bana da gönder' demiş. Yeşilpınar'dan çıkabilsem kurtulabilirdim. Ama mahalleden çıkamıyordum. Herkes bunları tanıyordu. Çetenin başındaki kişinin de polis olduğunu söylüyorlardı. Ayrıca içlerinde bir tane emekli polis, bir tane de polislikten atılmış kişi vardı. Kaldığımız yere polis olduğunu söyledikleri, hepsine emirleri veren adam geldi… Ben onlardan kurtulmaya çalışırken polislerin de onların yanında olduğunu gördüm. Burada herkes polislerin de suçların içinde olduğunu biliyor. Polise gitsek sadece bize zararları olur.”

Uyuşturucu ve Hırsızlık Çete/Şirketleri

Bu anlatılanlar mahallelerdeki durumun sadece bir yüzü. Yukarıda andığımız gibi çürütme harekâtının ana damarı uyuşturucu satışı ve hırsızlaştırma. Yani uyuşturucu bağımlısı yapılan kızlar porno sektörüne çekilirken, erkekler hırsızlık/uyuşturucu sektörüne çekiliyor. Okullarını bitirdikten sonra gençlerin büyük çoğunluğu bekleyen “gelecek” belli, ya konfeksiyon işçiliği ya da oto tamirciliği. Ki işsizlik kimsenin peşini bırakmıyor. Yoğunlaştırılmış emek sömürüsünün baskısı altında olan, yoksulluğu ve yoksunluğu yaşayan, umudu olmayan, iş garantisi olmayan, işsizliği her an yakasında hisseden gençler, düzenin harekâtı doğrultusunda, kapitalist pazar ilkelerinin de gereğince ucuz hale gelen uyuşturucuların doğal pazarı haline geliyor. Uyuşturucu, sömürgen ve baskıcı bir düzenin çarklarında en altlarda kalan gençlere unutma, uyuşma imkânı veriyor:

“Arkadaşlarla oturuyorduk bir gün. Hap alacaklardı. Öyle başladım. 15 YTL'ye satılıyordu. Çalıştığımı oraya veriyordum. Ama üç ay önce hapı bıraktım. Bir tekstil atölyesinde iş buldum, para yüzünden tartıştım çıktım. Param olursa evlenmeyi düşünüyorum. Çocuğumun içtiğini duyarsam engellemeye çalışırım, ama biliyorum, engellemek çok zor... Ben 10 yaşındaki çocukların alışveriş yaptığını bile gördüm. Mahallede 15 yaşında hap atanlar var.”

Ucuzlamanın altında belki bir pazarlama stratejisi de var: “Önceden herkese vermiyorlardı hapı. Ama şimdi çok yaygınlaştı. Çok da ucuz, ciklet parasına veriyorlar. Çünkü kullanan çok, adamlara sürekli para geliyor.” Kendisi de bağımlı olan A. 'eksik halka’yı tamamlıyor: “Eğer biri hap bağımlısıysa başka şeyler de yapıyordur. Çalıyordur mesela. Bu mahallede kaybettiğimiz insanlar oldu. Onlarla çalışmayı kabul etmeyenlere kurşun sıktılar burada."

Uyuşturucuya alıştırılan gençler bunu finanse etmek için hırsızlığa başlamak zorunda kalır, bu gençlerden istikbal vaat edenler çeteye kabul edilir. Mahallede var olan hırsız grupları yavaş yavaş, giderek büyüyen ve çevrede tekelleşen uyuşturucu/hırsızlık çetesine bağlanır. Çete tam da bir patronu ve emekçileri olan bir şirket gibi işler: "Çetenin başındaki kişi hemen hemen her işi takip eder. Hırsız çocukları arabalarla zengin semtlerine taşırlar. En çok para bulunan evlerin önüne götürüp, duvardan içeri atlatırlar. Her akşam belirledikleri evlere çocukları bırakır sonra anlaştıkları yerlerden arabayla toplarlar. Malları kendileri alırlar. Gecede 30-50 bin YTL kaldırdıkları olur. Bunlara çalışanlarsa önce iyi para alır, sonra para azalır. Ancak hapa yeter paraları." Hırsızların genellikle kendi isteğiyle çeteye gittiğini anlatan E.S., "Para güzel gelir, üstüne kıyafeti çekti mi kral sanar kendini. Ama çeteden ayrılmak kolay değil. Önce 'Borcun var' derler aylarca çalıştırırlar. Gitmekte ısrar ederse birkaç kez hastanelik edip bırakırlar" diyor. Bu çetelerin şirketlerden tek farkı düzenin sözde kanunlarının dışında olmaları. İkisinde de ortak ve belirleyici nokta ‘üretilen’, elde edilen değerin eşitsiz bölüşümü ve hiyerarşik işleyiş. Kurtlar vadisi ve türevlerinin popülerleşmesinin ardında, tam da toplumun geniş emekçi kesimlerinin işte böyle orman kanunu koşullarına çekilmesi yatmıyor mu? Geçmişin emekçi sınıf mücadeleleri sonucunda kazanan haklar, sermaye tarafından geri alındıkça, sermayenin dizginsiz orman kanunu tek geçerli kanun haline geliyor. Ve orman kanununda kim güçlüsüyse ona yanaşmaktan, güce tapmaktan başka çare kalmıyor.

“Hırsızlık”ın sınıfsal doğasını Karadolap Mahallesi'nde büyüyen ve çocukluğundan beri hırsızlık yapan E.S. son derece net bir şekilde ifade ediyor. 17 yaşında konfeksiyonlarda makineci olarak çalışan E.S., akşam işinden evine dönerken mahalledeki arkadaşlarının bir aylık gelirini bir günde kazandığını görüyordu. Şimdi o günleri, "Ben saatlerce çalışıyordum, onlar bir gece işe çıkıp zengin dönüyorlardı" diye anlatıyor…

Sermaye Düzeni İçin Yeni Bir Meta: Çocuk Pornografisi

İşte içinde kıvrandığımız çürüme batağı bu. Başımızı mahallelerden kaldırıp etrafa baktığımızda dahası da var. İnternet arama motoru google, 'çocuk pornosu' aramasında Türkiye'nin ilk sırada olduğunu açıkladı. Kadıköy ve Beyoğlu'nda polisin, sokak çocuklarının kullanıldığı yerli üretim çocuk porno CD'leri tespit ettiği öne sürüldü. Eski Adli Tıp Kurumu Başkanı Oğuz Polat bile konuya dair şunları söylüyor : "Çocuk pornosunun her türü Beyoğlu ve Kadıköy'de alenen satılıyor… Kuşadası, Marmaris ve İstanbul'da çocuk fuhuşuyla ilgili ihbarlar alıyoruz. Orta Avrupa ülkelerinden günübirlik turlarla geliyor, çocuklarla birlikte olup gidiyorlar. Diyarbakır'da erkek çocuklarıyla fuhuş çok yaygın." Sermaye için fark etmiyor, onun için her şey satılık. Onun düzeninde yetişkinler bir yana, çocuklar bile seks işçisi, hatta seks kölesi haline getirilip, alınıyor, satılıyor. Sermayenin tam egemenliğindeki dünyamızda seks ticareti ve seks turizminin ‘elma’ ticaretinden farkı yok. UNICEF’in tahminine dünyada toplam iki milyon, sadece Güneydoğu Asya’da bir milyon çocuk milyar dolarlık seks ticaretine alet ediliyor. Sayının Uzakdoğu Asya’yı vuran ekonomik krizden sonra bu kadar arttığını not düşmekte ve aradaki bağlantının altını çizmekte fayda var.

Kasım ayının başında hepimiz sarsıldık. Ve durup, düşündük. Biraz daha düşünmekte fayda var. Daha on yedi aylıkken defalarca tecavüze uğramış olan N.N.B. sizce nasıl bir mahalleden? Acaba annesinin hikayesi nedir? Şimdi biraz olsun daha fazla gözlerimizde canlanmıyor mu? Siz isterseniz N.N.B.’nin tarifsiz acısının ve bu olayın insanlık onurumuzda –tabi bu vahşi düzen siz de öyle bir şey bıraktıysa– açtığı yaranın sorumluluğunu dört tane “sapığa” yükleyip rahatlayın. Başınızı kuma gömün. Zaten Karadolap’ta olanlar da o kahrolasıca çetenin yüzünden. Ya da o mahallelinin ahlakının yeterince kuvvetli olmayışından… Gerçekle yüzleşmemek için kendinize bir günah keçisi bulup, ona saldırın.

Sermayenin Sahte Uygarlığı

Kapitalizmin özü, olmazsa olmazı emek sömürüsüdür, ama zararı sadece emek sömürüsünden ibaret değildir. Kapitalizm, bu sömürünün meşrulaştırılması, normalleştirilmesi ve sürmesi için yalanlarla dolu sahte bir uygarlık kurar. Kapitalizm bizi bencilleştirir, dolayısıyla ahlaksızlaştırır ve daha kötüsü aptallaştırır. Tüm diğer sınıf egemenliği biçimleri gibi bu egemenliğin sürmesi için sömürdüğü çoğunluğu yozlaştırmaya, uyuşturmaya, zaptetmeye, kontrol etmeye programlıdır. Sömürdüğü kitlelerden yükselen direnişleri alt edebilmek, egemenliğini yeniden yeniden üretebilmek için bunu yapmak zorundadır. İşgal ederken “özgürlük için” der. Sömürürken, yönetirken, ezerken “ulusal kalkınma için” der. “İnsanın değeri, ahlakın önemi” der, fuhuş-pornografi en büyük sektörlerden biri haline gelir. İdeal-orta sınıf-ahlaklı-bilinçli yurttaşının yaşadığı ışıklı semtlerin az aşağısındaki emekçi mahallelerinde çekilen çocuk pornoları, bu yukarı mahallelerde müşteri bulur. Birinci Dünya ülkelerinden Tayland’a ve şimdi öğreniyoruz ki Türkiye’ye de çocuklarla fuhuş yapmak için binlerce “seks turizmi” müşterisi turlarla gelir, gider. “Adalet” ve ulusal “kalkınma” tüm hızıyla ilerler, sözde ulusal burjuvazimiz başka ülkelerde yatırımlarını arttırır, kârına kâr katarken, bu “ulusal” ilerlemeden bize düşen belli. Şansımız biraz yaverse bu dev şirketlerde çalışır emekçi sınıfın kırıntılardan biraz fazla pay alan katmanlarında yerimizi alırız. Olmadı bunlar için çalışan küçük şirketlerde, atölyelerde, yan sektörlerde çalışır dururuz. Sonuç fazla değişmez: gün be gün ağırlaşan çalışma koşullarında ister mavi ister beyaz yakalı olalım sömürülmek, patronun, şefimizin baskısı altında çalışmak, emir kulu olmak. Yani ömür boyu askerlik. Ya da o şirketlere, atölyelere bile giremeyerek işsizlikle boğuşmak, işportacılık gibi marjinal sektörde koşturmak veya daha beteri hırsızlık ve fuhuş sektörünün emekçisi haline gelmek.

Bir grup Karadolaplı tüm bu olumsuz koşullara, çetenin gücüne, polisin, devletin, tüm düzenin işin içinde olmasına rağmen direniyor. Kendi örgütlülüklerini oluşturup, “halk insiyatifi” adı altında mücadele yürütüyorlar. Ezgi’yi kurtardıkları gibi, doğrudan eylemlerle ve bağımlı gençleri futbol turnuvaları gibi çeşitli faaliyetlerle kazanmaya çalışarak direniyorlar. Halk insiyatifinden Çayan Dursun’a kulak verelim: “Burada devletin aldığı bir güvenlik önlemi yok. Biz insanların bilinçlenmesiyle bunun önüne geçebileceğini düşünüyoruz. Bugün bu ortak sorunlar çevresinde cami yaptırma derneği, cemevi, bütün siyasi partilerin temsilcilerini bir araya geliyoruz. Suça karşı bütün mahalleyi biraraya getirmeyi hedefliyoruz. Mahalledeki insanlar sorunlarına sahip çıkarsa suç azalıyor. Kısa sürede bu konuda başarılar sağladık.” Sorunlarına sahip çıkıyorlar. Çünkü bu mücadele onların varoluş mücadelesi. Bu mücadelede ya kazanacaklar, ya da her şeylerini, çocuklarını, ümitlerini, ahlaklarını ve onurlarını kaybedecekler. Tamamen çürüyecekler. Sorun şu ki çürüyen sadece onlar değil. Ve bu mücadeleyi de tek başlarına kazanamazlar. Bizi çürüten, bizi sömüren, bizi aptallaştıran, bizi ezen, bizi birbirimize düşüren bu düzene karşı, bu düzensizliğe, bu orman kanununa, bu azınlık egemenliğine karşı, ya mücadele eder, ya da insanlığımızdan oluruz. Ne yazık ki daha adil bir çağın değil, böyle bir çağın çocuklarıyız.

This page can be viewed in
English Italiano Deutsch
© 2005-2024 Anarkismo.net. Unless otherwise stated by the author, all content is free for non-commercial reuse, reprint, and rebroadcast, on the net and elsewhere. Opinions are those of the contributors and are not necessarily endorsed by Anarkismo.net. [ Disclaimer | Privacy ]